Sevgili
Değerli Dostlarımız,
Öğretmenler
Günü yazısını sevgili Selahattin Hoca dan rica etmiştim...
Öğretmenler
Gününde öğretmenlerin öğretmeni Ata Hocamızı
en
güzel Selahattin Hoca yazabilirdi... Sağ olsun kırmadı... Çok teşekkür
ederiz...
Başlığını farklı koydu ama Ata Hocayı tanıyanlar "Atadol" baslığını
Başlığını farklı koydu ama Ata Hocayı tanıyanlar "Atadol" baslığını
daha
çok seveceklerdir...
Resimlerken
2013 Eylül arşivini açtım...
O
günlerin geri gelmeyecek olması kadar acı verici bir şey olamaz diyerek
içim
burkuldu... Ardahan'ın, Ağrı'nın, Kars'ın güzel çocukları şimdi neler
yapıyorlar acaba
üşüyorlar mı? Dersleri nasıl?
Resimdeki
gibi her zaman güzel gönüllü ekibimizle güzel çocuklara
İlkyar'larımıza
gidiyoruz, hepsi birbirinden fedakar değerli insanlar...
Bir
daha bir araya gelebilir miyiz diye düşünürken,
Uğurcan
kalktı ABD'ye gitti... Derken
Ata
Hoca bizi ortada bıraktı gitti, yüreğimiz yanıklar içinde kaldı...
Nereyi,
hangi coğrafyayı hatırlasanız orada Ata Hoca ve izleri var...
Tuzluca
üzerinden Iğdır Yaycıya girerken elmacı Hacı Amcayı nasıl ikna etmişti?
Sevgiyle
saygıyla hatırlıyoruz Ata Hocamızı,
konser
gecelerini özlüyoruz Hocam,
o
solo geçişlerinizin yerini sevgili Aydın dolduramıyor...
İLKYAR
~~~~~~
Bir yıldız kaydı:
Ata
Tezbaşaran
Prof. Dr. A. Ata
Tezbaşaran, 1950 yılında Muğla Yatağan Turgut beldesinde doğmuştur. İlkokul,
ortaokul ve lise öğreniminden sonra 1975 yılında yükseköğrenim için Ankara’ya
gelmiştir. Ankara’daki eğitim hayatı ile birlikte iş hayatı da başlamıştır.
Çünkü Ankara’da okuyabilmek için çalışması gerekiyordu. Bu nedenle geceleri
Hacettepe Üniversitesi merkez kütüphanesinde nöbet tutup gündüzleri okuluna
devam etmiştir. Ankara’da Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi
Eğitimde Psikolojik Hizmetler Bölümünde lisans derecesini (1975‑1979),
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimleri Enstitüsü Psikoloji bölümünde 1980‑1983
yılları arasında Klinik Psikolojisinde yüksek lisans derecesini ve Hacettepe Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Eğitim Bilimleri Anabilim Dalında 1991 yılında doktora
derecesini almıştır. Bu süre içerisinde ÖSYM’de test geliştirme biriminde görevler
almış daha sonraki süreçlerde üniversitelerde öğretim üyeliğine geçmiştir. Öncelikle
1993 yılında Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü
Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim dalında yardımcı doçent olarak görev
başlamıştır. Yine aynı birimde 1997 yılında doçent olmuş ve 2004 yılına kadar bu
görevi sürmüştür. 2004‑2014 yıllarında
Mersin Üniversitesi Eğitim Fakültesinde ve 2014‑∞ yılında da
İstanbul Üniversitesinde profesör olarak görev yapmıştır. Akademik görevlerini
sürdürürken Milli Eğitim Bakanlığında İlköğretim Genel Müdürlüğü görevinde
bulunmuştur.
Ata Hoca’nın bu
paragrafta kısaca sunulan öz geçmişinin içerisinde sayamayacağımız ölçüde
etkinlikleri vardır. Kısa bir sohbeti bile sizleri unutulmaz bir dünyaya
götürürdü. Üniversitemizde görev yaptığında aynı koridoru, aynı odayı paylaşma
şansını yakaladım. Bu paylaşımlarında birçok sohbet etme fırsatını buldum.
Sohbetlerinde vazgeçilmez konular arasında Atadol marka özgün otomobili çoğu
vakit yer almıştır. Atadol, eski model bir Anadol marka otomobilin yeniden tasarlanarak
oluşturulmasıdır. Bu oluşumda hem fikir babası olması hem de tulumu giyip işçiliğini
de yapmış olması, otomobile tüm arkadaşlarının ortak fikri ile ATAdol adının
verilmesi uygun bulunmuştu. Öyle bir otomobil ki metalik renkte, güçlü, yeni
model arabalara kafa tutacak ölçüde hızlı, görenin kafasını çevirip izlediği
bir otomobil. Bu otomobil ile Ata hoca çok mutluydu. Onu anlatırken çok keyiflenirdi…
Ata Hoca’nın
MEB’de İlköğretim Genel Müdürlüğü yaptığı dönemlerde (1998‑2000) tanıdığı İLKYAR
Vakfı onun hayatını oldukça etkilemiştir. İlk tanıdığı günden ömrünün son anına
kadar İLKYAR Vakfının bütün etkinliklerine katılmaya çalışan Ata Hoca, gittiği
her ziyarette yaratıcı akıl oyunları ile çocukların ilgi odağı olmuş, öğretmen
eğitimine büyük destekler vermiştir. 2002 yılında benim doğduğum, büyüdüğüm
Niksar ilçesinde yer alan Aysel Nadide Başar Yatılı Bölge İlköğretim Okulu
(YİBO)’na yapılan ziyarete katılmıştım. O ziyarete benim katılmamı özellikle istemişti
Ata Hoca. YİBO’da girdiği sınıflardan birine beni de aldı. Sınıfta şen şakrak bir
hava ile Ata Hoca çocukların zihinlerini çalıştıran bilmeceli sorular soruyor
ve hemen hemen bütün öğrenciler bu soruyu cevaplamak için ellerinden gelen her
türlü çabayı sarf ediyordu. Bu çaba sonunda çözümü bulan çocukların gururları görülmeye
değerdi. Bir ara sınıfın penceresine yaklaştı ve pencereden uzakta bir yer gösterdi.
Çocuklara o yerin neresi olduğunu biliyor musunuz diye sordu. İçlerinden birileri
söyledi: Kimisi Leyis, kimisi de Korulu Köyü dedi. Her ikisi de doğruydu, biri eski
biri de yeni adıydı köyün. Bana döndü ve beni de sınıfa tanıttı. Nerede olduğumu,
ne iş yaptığımı anlattı. Çocuklar önce bir anlam veremedi. Sonra Ata Hoca,
benim o köyden olduğumu, ilkokulu orada okuduğumu, sonrasında ortaokul ve
lisede onlar gibi bu sıralardan geçtiğimi çocuklara anlattı. Ata Hoca çocuklara
neden siz de yapamayasınız diyordu. Bakın sizin gibi birisi ve şimdi başka
yerlerde
görev
yapıyor diyordu.
İLKYAR
ziyaretlerinde Ata Hoca’nın çocuklara hazırladığı ve büyük bir eğlence ve dikkatle
çözmeye çalıştıkları çivilerden yapılmış kilitleri çözmek, Üniversitemizdeki arkadaşlarımızın
da ilgi odağı olmuştur. Bizler de bu kilitleri çözmek için çok çalıştık.
Çözünce de çocuklar gibi sevindik ve başkalarının çözmesi için biz de onlara verdik.
Birçok yetişkin insanın çözemediği kilitleri basit bir fizik kuralını uygulayarak
çocukların kolaylıkla çözdüklerini gördük. Bu küçük oyun bile çocukların neler
başarabileceğini göstermesi açısından oldukça önemli bir etkinlik olarak
görülmekteydi.
“Sorduğunuz
sorular, düşünme biçiminizin bir göstergesidir” derdi Ata Hoca. Ona soru
sorulduğunda “Nasılsınız hocam” bile dense, “neye göre, kime göre” diye
tebessümle cevaplardı. Her konuşmasının dayandığı bir felsefe, bir sayıltı, bir
bağlam vardı. Bu nedendir ki sanırım öğrencilerini soru sordurtmaya yöneltir,
bir soruya doğru yanıt verenin yanı sıra güzel bir soru soranın da bir “aferini”
vardı. Çok farklı bir ders işleme (ders anlatma değil!) tarzı vardı. Her
dersten önce karın ağrısı çeken öğrencileri dersten sonra tebessümle “ya ben ne
kadar çok şey bilmiyormuşum” diyen öğrencilere dönüşürdü. Hiç “öylesine” bir şey
dediğini duymadım ben Ata Hoca’nın. En sıradan sohbetlerinde bile öğrettiği bir
şeyler vardı mutlaka. O’nun sayılamayacak kadar güzel yönleri, özellikleri vardı.
Ama bir keresinde, bir lisans öğrencisiyle ilk tanışmasına denk geldim.
“Merhaba, ben Ata” demişti. Soyadı yok, unvan yok, makam mevki yok. Ne kadar da
mütevazı diye geçirmiştim içimden. Ata Hoca’nın öğretim üyeliği boyunca
yetiştirmiş olduğu onlarca ve yüzlerce öğrencisi olmuştur. Bu öğrencilerin bir
kısmı lisans eğitimlerini almış ve eğitim camiasında birçok görevleri icra
etmektedirler. Bazıları da lisansüstü eğitimlerini Ata Hoca’nın danışmanlığında
bitirmişler ve üniversitelerin eğitim bilimleri ve ölçme ve değerlendirme bilim
dallarında öğretim elemanı olarak görev yapmaktadırlar. Yetiştirdiği öğretim
elemanları ile onların öğrencileri üzerinde, dolayısıyla Milli Eğitim camiası
üzerinde kartopu etkisiyle oldukça fazla emeği bulunmaktadır.
Haziran 2014’te düzenlenen IV. Eğitimde ve
Psikolojide Ölçme ve Değerlendirme Kongresine davetli panelist olarak katılan
Ata Hoca’yı, birçok öğrencileri son kez göreceğini bilmiyorlardı; kendisi de
bilmiyordu. Her panelist gibi kendisinin de ulaşım ve barınma giderlerini
karşılamak için konuştuğumuzda, kesinlikle bunu kabul etmemiştir. İstanbul’dan
kendi arabamla gelirim ve akşamları da torun sevmek istiyorum, bu nedenle
çocuklarda kalmak istiyorum diye nazikçe bizi geri çevirdi. Ata Hoca’nın bu
davranışının arkasında yatan aslında panel düzenleyicisi olarak bizlere yük
olmak istememesi olduğunu daha sonra anlamıştık. Panelde uluslararası sınavlarla
ilgili sunumunu yapıp tespit ettiği özgün fikirlerini birçok öğrencisi ile paylaştı;
konuşmasıyla beğeni de topladı. Ata Hocam, iyi ki sizi panelist yapmışız ve iyi
ki de siz bu daveti kabul edip gelmişsiniz. Kongrenin tamamlanması ile Ata Hoca
İstanbul’a uğurlandı. Bilmiyorduk sağlığının bu denli iyi olmadığını.
İstanbul’a gelene kadar yaşadığı öksürme krizinin ne denli bir illet hastalık
olduğunun kendisi de farkında değilmiş. Bir sonraki gün hastaneye yattığında
her şey ortaya çıkmıştı. İki ay hastanede sürdürülen yaşam mücadelesi maalesef
Ağustos 19’unda son bulmuştur. Kendisini, son yolculuğundan bir hafta önce
ziyaret ettik iki arkadaşla birlikte. Yatağında yatarken bile hala gelecekle
ilgili planlarını söylüyordu ve bir de bizlere bir öğüdü vardı: “lütfen bol su
için”. Diyemedim yanında beyazı da olsun mu diye. Erimişti
hocamız, çırpınıyordu. O espri dolu insana yardım edememenin çaresizliğini
yaşıyorduk. Ata Hocam, son yolculuğundan sonra ne çok sevenin varmış! Sosyal
ağlarda arkandan yüzlerce mesajlar yağmış. Bakıyorum taziye masajı atanlara:
Birçoğu lisans ve lisansüstü öğrencilerin, bir kısmı İLKYAR kapsamında ziyaret
ettiğin okuldaki öğrenciler, bir kısmı görev yaptığın bürokrasideki
arkadaşların, bir kısmı üniversitedeki mesai arkadaşların... liste uzayıp
gidiyor. Ne çok sevenin, üzülenin varmış. Son beş yılda yaşadıkların maalesef
seni ebedi yolculuğa erken götürdü Ata Hocam. Umarım aradığın huzuru orada
bulursun Ata Hocam… Sensiz geçen bu ilk öğretmenler gününde sevenlerin adına “ÖĞRETMENLER GÜNÜN KUTLU OLSUN”
24
Kasım 2014
Selahattin GELBAL
Hacettepe Üniversitesi
Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü
Eğitimde Ölçme ve Değerlendirme Anabilim
Dalı