22 Ağustos 2014 Cuma


Hem İLKYAR, hem de ülkemiz
fedakar, bilge bir evladını
Ata TEZBAŞARAN'ı kaybetti...
Sevgili Vural ALTIN Hocamız gibi...

Vural Hoca gibi, Ata Hocaya da eşlerinden sonra en yakın kişi sayılabilirim...
Ata Hocanın 10 senedir gönüllü öğrencileriyle beraber Mersin'den kalkıp gelmesi herhalde örneği benzeri bulunmayan bir fedakarlıktır.

Yalova Termal YİBO'dan dönüşte Karamürsel Yalakdere Köyüne gitmiştik... Projede en az 15 gönüllümüz Boğaziçindendi, Yalova'ya arabalı vapurla gelmişlerdi... Bir çok güzel insanı ilk defa tanımıştım orada mesela hemen Hasan geliyor aklıma... Kimler yokki resimlere bakınca Mersin'den sevgili Cemal, Seren, şimdi Boğaziçinde olan Ali Kemal, Ethem... Sevgili Ayfer Hanım da aramızdaydı... Aramızda Ebru Hoca bile yeralmış, 8 sene önce... Efsane ekiplerden biri yani...

Yalakdere'nin güzel öğrencileri için çok güzel bir gün, heryer bayram gibi... Herkes neşe içinde... Müdür Bey, 2. kattaki müdür odasından bakıyor aşağıya doğru, Ata Hoca yanında...

-Okul nasıl da bir anda gerçek bir bayram gününe dönüştü... Nasıl bunu başardınız hiç anlayamıyorum...
-Gönüllülerimizle...
-Bunlar gönüllü mü? Yani siz bu çocukları buraya para verip getirmediniz mi?

Ata Hocanın izahatını dinledikten sonra:

-Yani siz bu çocukların bir kısmını Mersin'den getirdiniz... Kimseden para almadınız... Benzin parasını verdiniz... Yolda yemeklerini yedirdiniz... Aynen bir de götüreceksiniz... Gece 1'de, 2'de evlerine, yurtlarına kadar da teslim edeceksiniz... Boğaziçinden gelenler de, arabalı vapura kendi paralarıyla bindiler, Karamürsel'den de otobüse kendi paralarıyla binip dönecekler... Ankara'dan gelenler de, bu üniversiteli çocukların hepsi her şeylerini bırakıp sırf bizim köy çocukları için, Termal'de anası babası olmayan çocuklar için geldiler öyle mi?

Yani Boğaz da arkadaşıyla yürümek yerine, bir Kafe de kız arkadaşıyla, erkek arkadaşıyla zaman geçirmek yerine herşeyini bırakıp gönüllü olarak buraya geliyor, bir de ceplerinden para da çıkıyor... "Cık cık cık..." Hiç aklım almıyor... Hep dilimin ucuna kadar geliyor, geliyor gidiyor, diyeceğim diyeceğim, diyemiyorum, "demek insanlık hala ölmemiş..."  

Bu sözün ötesinde fedakarlığı kim tanımlayabilir...

Bilemiyorum nasıl yazılabilir, nasıl devam edilebilir...

Biliyorsunuz İLKYAR klavuzunda siyah güneş gözlükleri takmayı yasaklıyoruz... Bugün fazlasıyla  kara gözlük ihtiyacı hissettim, sürekli gözlerimi saklamak için...

Hüseyin Vural, 19.8.2014

Hatun'a rica ettim blog sayfasının arka planı
Vural Hoca nın ki gibi
kuşlar olsun,
göçmen kuşlar olsun istedim

hayata konup göçen kuşlar...

19 Ağustos 2014 Salı


Sevgili Dostlarımız,

Dun sevgili Ata Hocamızı yolcu ettik...
Sadece İLKYAR'daki gönüllü, arkadaş, öğretmen ve ilkyar larimizin degil,
Hacettepe, Mersin, İstanbul, MEB ve diğer ortamlarda da hepimizin
Ata Hocası için cenaze namazı öncesi söz verdiler,
bir arkadaşı konuşmak ister mi dediler...
Ben de Ata Hocayı kaybetmeden önce gördüğüm bir rüyayı kısaca paylaştım:

"Ortamda ben varım, Ata Hoca var, bir iki kisi daha var,
ama kimler olduklarını bilemiyorum...
Acaba kimler olabilir diye de o an düşünemedim...
Simdi bazı yakıştırmalar yapsam da, sadece Ata Hoca ya bakıyordum...
Ata Hocaya sordular...
-Bu dünyadan göçerken ne söylemek istersin?
- Tüm çocuklara onlara çok ama çok sevdiğimi söyleyin...
   Tüm insanlara da sevgimi ve selamlarımı söyleyin..."

Ata Hocanin bize kazandirdigi guzel insanlardan biri de sevgili Tulin dir...
Tülin' in yazisini paylasiyor,
Selam, sevgi ve saygılarımızı yolluyoruz...
İLKYAR


Hayattan Ne Öğrendim?

[Üç gündür içim yanıyor…
Külleniyor sonra bir yazı, bir fotoğraf, bir anı
tekrar kanıyor ruhum.
Bu acı haberle kendi kendimi sorguladığım şu günlerde hiç değilse
“insanlık ölmesin”
ne olur diyorum. Tülin Otbiçer ACAR]


* * *
Hayattan ne öğrendim?
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım...
* * *


* * *
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim
* * *

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
zamanla barışılacağını,
zamanla öğrendim...
* * *
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
* * *
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
* * *
* * *
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
* * *
* * *
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
* * *



* * *
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
* * *
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
* * *
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
* * *
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
* * *
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
* * *

* * *
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
* * *
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
* * *
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Can DÜNDAR

* * *
* * *
Ben dostlarımı ne kalbimle
Ne de aklımla severim.
Olur ya ...
Kalp durur ...
Akıl unutur ...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur ...
MEVLANA